Frantz (2016) - François Ozon
8 Kadın (2002), Kadın İsterse (2010), Evde (2012), Genç ve Güzel (2013), Yeni Kız arkadaşım (2014) gibi filmleriyle tanınan 1967 doğumlu dahi yönetmen François Ozon, 2016 yılında senaryosunu yazıp yönettiği yeni filmi ‘Frantz’ ile yine beyazperdeye damgasını vuran bir yapıma imza attı.
Kadınlarla ilgili yazdığı senaryoları dünya film tarihine altın harflerle geçen Ozon, yönetim alanında yakaladığı başarısıyla filmlerinde yarattığı karakterleri gerçek hayatla bütünleştirmeyi başarıyor. ‘Frantz’ tipik savaş filmi olmasının ötesinde, vicdanıyla duyguları arasında sıkışıp kalan insanların çaresizliğini bizlere aktarmış. Pierre Niney, Paula Beer, Ernst Stötzner, Marie Gruber isimlerini aynı pota içinde eritip karakter bağlamında sıkı bir kadro kuran usta yönetmen, 1. Dünya Savaşından yeni çıkan Avrupa’nın yorgun düşmüş insan profilini çiziyor.
Film ilk sahnesinden karşımıza yalnız bir kadın profili çıkarıyor. Almanya’da bir kasabada mezarın yanında görünen genç ve güzel kadın derin derin sessizliğe bakarken, onu takip eden erkekten habersizdir. Anna’yı adım adım izleyen gizemli Adrien belli süre sonra Anna’nın kaldığı eve gidip, evdeki yaşlı karı-koca ile tanışır. Hoffmeister ve Magda çiftinin savaşta kaybettikleri oğlu Frantz’ın arkadaşı olarak kendisini tanıtan Fransız Adrien, aileyle sıcak ilişki kurup, Anna’nın sevgisini kazanır. Nişanlısını kaybeden zavallı kadın Adrien’i sığınacak liman olarak görürken, oturdukları kasabada ırkçılık günden güne ilerlemiş, Fransızlara karşı ciddi düşmanlıklar artmıştır. Bir gün ansızın ortadan kaybolan Adrien ardından bir mektup yollayarak Anna’ya kim olduğunu anlatır. Frantz’ın anne babasına bu durumu anlatmayan güzel kadın, eline aldığı bavulla Paris’in yolunu tutar. Keman sanatçısı Adrien’in izini sürerek evine kadar ulaşan Anna, ummadığı bir tabloyla karşılaşır. Hayal ettiği hiçbir şey gerçek çıkmamış, kendisini mahveden gerçeği kabul etmesine rağmen her şeyi bir kenarda bırakıp Almanya’ya geri dönmekten vazgeçmiştir. Fransa’da da Almanlara karşı ırkçı bakış açıları iyice gün yüzüne çıkmıştır.
François Ozon, Frantz’da 1. Dünya Savaşından çıkan Avrupa’nın yıkım görüntüleri eşliğinde toplumsal olarak tükenmiş yığınları gözler önüne seriyor. Ortada vicdan muhasebesinin gölgesinde gelişen olay zinciri var gibi, ama filmde ağırlıklı olarak bizlere hissettirilen saçma milliyetçilik duyguları eşliğinde insanların nasıl birbirine düşmanca baktıkları. Almanya’da ırkçı saldırılara maruz kalan Adrien ile Paris yolculuğu sırasında Fransızların sözlü tacizine uğrayan Alman Anna, aslında uçurumun kenarında can çekişen iki ırkın önemli birer örneği. Senaryonun dar alana sıkışmayan toplumcu bakış açısı o kadar güçlü ki, şimdiye dek pek de değinilmemiş 1. Dünya Savaşı olgusu muhteşem bir konuyla seyirciye gösterilmiş. Özellikle görüntü kalitesinin estetik yapısı, 1910’lu yılların son demlerinden çıkıp 1920’li yıllara giren yaşlı kıtayı harikulade biçimlendirmiş. Pascal Marti’nin görüntü yönetimindeki başarısı yönetmen Ozon’u elde edilmesi zor başarıya sürüklüyor. Şimdiye dek Avrupa’da yaşanılan savaşlarla ilgili Yahudiler üzerinden yürüyen yönetmenler, nedendir bilinmez 1. Dünya Savaşı’nı genel anlamda pas geçtiler. Osmanlı’nın da çöküşünü getiren, milyonlarca insanın ölümüne neden olan böylesi bir savaşın toplumsal barış ekseninde sinemaya aktarılması mükemmel bir durum! Filmdeki karakterlerin kimler olduğunu detaylı biçimde anlatır isem, izleyeceğiniz konunun hiçbir esprisi kalmaz. Bu yüzden konudaki önemli noktaları muallakta bırakıp detaylı kritiğe devam edelim.
Geri dönüşler eşliğinde, savaşın izlerini tartışmaya açan yönetmen, senaryosunu yazdığı için olabilir, kafasındaki savaş şablonunu net biçimde çizmiş. Siz filmi izlerken hep bir geriye dönüşler yaşıyorsunuz, ama gerçekle yalan arasında gidip gelen dönüşlerden bahsediyoruz. Anna rolünde Paulo Beer’ın durgun rol analizi başroldeki karakterin katharsisini kalbimize işledi. Nişanlısını sıkı sıkıya seven Anna’nın sekanslarına baktığımız zaman, acıyı derinden yaşayıp ruhumuzun bir yerinde savaşın acısını yaşıyoruz. Pierre Niney’in Adrein’de ‘vicdan’ üzerinden yarattığı karakter çözümlemesi harika! Oyuncuyu her açıdan takdir etmek gerekli, filmin başından sonuna kadar savaş olgusunun acımasız yüzü Niney ile çok net.. ‘Karakter Oyuncusu’ ile çalışmak her yönetmenin önünü açar. Ozon, rollerin dağılımında karakterlerin gücünü ortaya koyup ‘savaş filmi’ durumunu arka plana itmeden, ortada yaşanılan garip aşkı bizlere gösterebiliyor.
François Ozon diğer filmlerinde olduğu gibi, Anna karakterinden yola çıkarak yine kadınların ‘aşk’, ‘sevgi’, ‘bağlılık’ kavramlarını tartışmaya açıyor. Bu sefer savaşın izlerini içine katarak kadın duygusunun psikolojik analizlerini yapan yönetmen, dört dörtlük kadın anlatımı gerçekleştirmiş.
Yazar: Yaşam Kaya
Kaynak: sinematopya.com