Bana göre “Risk”, hedefe gidilen yolun bilinmezlik durumunun bizim için oluşturduğu tahmini bedeldir. Evrende her şey bir hareket ve alışveriş üzerine kuruludur. Enerjinin korunumu yasasında olduğu gibi bahsedeceğimiz alışveriş bazı “ŞEY” lerin birbirine dönüşümünden ibarettir. Varlık ise enerji kavramından da üstte bir kavramdır. Bu dönüşüm de varlık olarak adlandırılabilir. Nurettin Topçu şunu demiştir: “Âlem üç şeyin mecmuundan ibarettir: Varlık, düşünce ve hareket.” Topçu, hareketi insanın cevheri olarak tanımlar, “yaptığı ne ise insan odur” der. Ben buradan varlığı oluşturan şeyin hareket olduğu çıkarımını yapmaktayım. Gerçekten hareket var olmayla eşdeğer bir şey olabilir mi?
Termodinamik’in üçüncü yasası bazen ‘mutlak sıfır sıcaklığında dengede olan sistemlerin özelliklerine ilişkin’ olarak şu şekilde tanımlanır:
“Bir ideal kristalin entropisi, mutlak sıfır kelvinde, tam olarak sıfıra eşittir.”
Entropi sıfıra eşit olduğunda hareket sıfırlanmaktadır, ama soğuyan ve soğutan arasındaki ısı alışverişinden ötürü şu anki bilgilere göre sıfır kelvine ulaşılamaz ve ulaşılma noktasında ise kuantum dalgalanma dediğimiz şeyin gerçekleşme ihtimali var ki bu da ısıyı sıfır kelvinden uzaklaştıracaktır ve varoluş devam etmektedir. Hareket ile varoluş sağlanmaktadır. Ve alışveriş devam etmektedir.
Risk kavramına değinirken neden “düşünce” kavramını da konuya dahil ettin diye sorabilirsiniz. Burada şunu açıklamak iyi olabilir;
Hareketle birlikte madde var olmakta ve maddenin hareketiyle zaman, zamanın geçmesiyle de hareket oluşuyor. Zamanın olmadığı bir yer demek maddenin de olmadığı bir yer demektir. Madde yoksa hareket de yoktur. Bir hiçlik olarak düşünebiliriz zamansızlığı bizim bakış açımızdan. Ama Hiçlik ve her şeyin bir olduğunu kabul ettiğimizde aslında zamansız hiçliğin de varlık oluşturabildiğini anlarız. Bunu en iyi örneklemenin yolu zihinsel faaliyetlerimizdir. Zihnimizde bir şey hayal ettiğimizde ve görselleştirdiğimizde aslında hiç var olmayan bir şeyi var etmiş oluruz zihinsel düzeyde. Hayal ettiğimiz şeyin atomu yoktur, varlık göstermez yani 1 diyemeyiz ama sıfır da diyemeyiz çünkü o hayal ettiğimiz şey bize duygusal tepkiler verdirecek kadar da gerçektir bir yandan. Demek ki bu plan yani varlığın ve yokluğun bir arada olduğu zihinsel plan bize bir şeyler anlatabilir. Tüm var oluşunun kanıtı bizim düşüncemizde saklı.
- ‘Hayatta ödediğiniz bedel kadar alırsınız. Her şeyin bir bedeli vardır ve bu bedelin miktarı, karşılığında elde edilecek şeyin değeriyle doğru orantılıdır. Elde edilmek istenen ne kadar değerliyse, bu bedel de o kadar ağırdır.
Risk kavramına gelirsek “Risk” kimin için vardır? Yani insan olmasa risk kavramı var olabilir miydi? Risk ortada amaç olması durumunda var olur. Amaç ise düşünce gerektirir. Yine topçu: “istenmiş olan bir hareketin manasızlığı hiçbir zaman söylenemez” der. Burada hareketin istenmiş olması gerekiyor ki değer oluşsun. Değerin korunup korunamama ihtimali de risk kavramıyla ölçülmektedir. Talep ve istek denilen şey yoksa risk de yoktur mana da olmaz. Örneğin bir taşın şu anki bilgilerimize göre bir düşüncesi olamaz buna uygun bir yapısı mekanizması bulunmuyor ve dolayısıyla taşın yere düşme riski diye bir faktörü değerlendirmeye almak mantıklı olmaz. Ama o taşın yüksekten düşmesi durumunda bize çarparak zarar vermesi bir risk olarak değerlendirilir. Çünkü örnek verdiğim durumda bizim hayatta kalma amacımız bulunmaktadır ve bu olayın yaşanması amaçlanan şeyin yani hayatta kalmayı imkânsız kılacaktır. Bizim ortadan kalkmamız düşüncenin de ortadan kalkmasına sebep olacaktır. Artık risk diye bir kavramın olmasına da gerek kalmamıştır ve kavram oluşmasına yönelik hiçbir koşul da bulunmamaktadır.
Peki zararın gerçekleşmesi ihtimali ve büyüklüğünün arttığı bir duruma insanlar neden yönelirler? Risk, yaşamını alt üst edecek ve kendi varlığının anlamsızlaşmasına sebep olabilecek seviyedeyken insanlar harekete geçme riskini aldıklarında sonucun ne olacağını bilmiyorlarsa, neden bu kumara girişiyorlar?
Bunu Richard Sennett şu şekilde açıklıyor:
Bu risk alma dürtüsünün altında, bu dürtü her ne kadar kör, belirsiz ve tehlikeli olsa da, bir dizi kültürel motivasyon yatıyor. Eğer risk almayı, bilinmeyene yolculuk olarak tanımlarsak, maceracının aklında mutlaka varılacak bir hedef vardır. Odysseus yurduna dönmek, Julien Sorel üst sınıfa tırmanmak istiyordu. Modern risk kültürünün garip yönü, hareketsizliğin başarısızlık olarak görülmesi, sabit kalmanın ölümle eş tutulmasıdır. Dolayısıyla, varılacak hedeften çok, ayrılma ediminin kendisi önemlidir. Bu ayrılma isteğini yaratan devasa toplumsal ve ekonomik güçler vardır: Kurumların düzensizleşmesi, esnek üretim sistemi gibi… Yani, maddi gerçekliğin kendisi de denize açılmaktadır. Olduğun yerde durmak, çemberin dışında kalmak demektir. Dolayısıyla sürecin asıl zirvesi ayrılma kararı gibi görünüyor; önemli olan bu kopuşa karar vermek. Risk almayla ilgili birçok araştırma, insanlann en büyük mutluluğu bir kopuşa, ayrılışa karar verdikleri zaman yaşadığını gösterir.
– Karakter Aşınması -Richard Sennett
Richard sennet verdiği örneklerde (Odyses…., Lurel….), aslında tek bir amaca ulaşılmak isteniyordur. Minimum enerji ile güvenli yaşam. Buna giden yol ise hareket ve risk (Düşünce varsa var) ile kat edilebiliyor. Evren ise maksimum enerjiden minimum düzene maksimum düzensizliğe evrilmekte.